Aslan Dolunayı
Yılın en sevdiğim zamanları…
Hiçbir şeyin gizli kalmadığı, her şeyin apaçık ortaya döküldüğü zamanlar.
Aslan kendi kimliğinin farkında olmak demek.
Ben kimim acaba?
Bir de bu dolunay tam Ay’ımın üstünde gerçekleşiyor hem de doğum günümden bir gün önce.
Ay benim ihtiyaçlarım, eksikliklerimiz, kaderim, bilinçaltım, korkularım, soyum, geçmişim.
Ben bu enerjiye çok alışkınım aslında.
Gelin size Aslan burcunda dolunayda doğmuş bir kızın içsel dönüşümüyle kendini bulma yolculuğunu anlatayım.
Ben Tuğba.
Cennette ters duran bir ağaç.
Senelerce işlerinin hep ters gittiğine kendini inandırmış Tuğba.
Cennetin içinde bile bir terslik olduğunun kanıtı diyen Tuğba.
Kendiyle kavga eden Tuğba.
Gergin Tuğba.
Bir tarafı toplumu düşünürken bir tarafı bireysel Tuğba.
Aşık Tuğba.
Soğuk Tuğba.
Kalabalıkların içinde bile yalnız kalan içine çekilen Tuğba.
Beni kimse anlamıyor diye sürekli kendini anlatmaya çabalayan en sonunda da eeeeh diyip kesip atan Tuğba.
Kendisini özellikle de eril figürlere ispat etmeye çalışan Tuğba.
Hep dengesiz Tuğba.
Bir orda bir burda Tuğba.
Bir en derinde bir en sığda Tuğba.
Kendi içindeki dengesizlikleri dengeleyeyim derken her şeyin dengesini kaçıran Tuğba.
Savaşan Tuğba.
İspat etmek isteyen Tuğba.
İkna etmek isteyen Tuğba.
Onay almak isteyen Tuğba.
Alkış almak isteyen Tuğba.
Astrolojiye bile bir inat uğruna bağlayan Tuğba.
Anne Tuğba.
Anne olamayan Tuğba.
Her şeyin sorumluluğunu alan Tuğba.
Her şeyden kaçmak isteyen Tuğba.
Nefes almadan çalışan Tuğba.
Telefonlarını bile açmayan Tuğba.
Ve en büyük kavgası kendiyle olan Tuğba.
Asla tamamlanamadığını hisseden, bir o kadar da tam ve bütün olan sürekli şükür halinde Tuğba.
Bunların hepsi benim aslında.
Söküklerim de var benim, en iyi dikişlerim de.
Ben aslında yaşadığım tüm bu gel gitlerin kaynağını astrolojide buldum.
En temelinde de Dolunay fazını dinlerken ve kendimin de Dolunay çocuğu olduğunu öğrendiğim zaman.
Neyi neden yaptığımın farkında değil ve hep yapamadıklarım için kendimi suçlarken aslında bu gel gitlerin, bu karşıtlıkların, bu tahterevallinin benim hayatım olduğunu anladığımda bir rahat nefes aldım.
Ben buyum dedim.
Eksiğimle, fazlamla, sevabımla, günahımla.
Yaradılışım bu.
Şimdi bunun en iyisini ortaya çıkarmak zorundayım.
Evet bazen kaçacağım, bazen kanımın son damlasına kadar mücadele edeceğim, bazen hırslanacağım, bazen kıskanacağım, bazen kendi içimde müthiş mutluluklar yaşayacağım.
Ben böyleyim.
Bir şey olmak zorunda değilim, mutluluğumu bir şeye şartlamak zorunda değilim.
Bazen mutluyum, bazen mutsuzum.
Hepsi de benim iyi ki de benim.
Canım kendim.
Şimdi bu dolunay bize ne anlatıyor.
İşte tam da bunu anlatıyor!
Kimsin sen?
Eksiğinle, fazlanla, sevabınla, günahınla kimsin sen?
Sen kendini olduğun gibi kabul ediyor musun mesela?
Vicdanın rahat mı?
Vicdanın kendin için yaptıklarına rahat mı asıl?
Eksikliklerini kabul edebilecek misin?
Kendini olduğun gibi kabul edebilecek misin?
Aslan yaşam demek.
Bundan sonra sana sadece yaşam sevinci verecek olan şeyler için yaşayabilecek misin?
Başına kötü bir şey geldiğinde bile aman nasılsa bu da geçecek diyebilecek misin?
Yoksa yine neden beni buldu diye ağlamayı mı seçeceksin?
Yaşam senin, sahne senin, sahnenin en ortasında tek başına en iyi performansını sergileyip en çok alkışı almaya hazır mısın?
İlk alkış benden.
Öptüm kocaman.
Bir minik Tuğba.